İç savaşın başlamasından kısa süre sonra Türkiye’ye ilk göç dalgası geldiğinde Suriye’ye girerek sınırımızın biraz ötesinde göç edenleri karşılamış olsak ve orada bir tampon bölge kurmuş olsaydık dünyada hiçbir devlet olumsuz tepki gösteremezdi. Henüz İşid gibi terör örgütleri sınırımıza kadar gelmiş olmadıkları hatta isimleri bile bilinmediği için kendi sınırımızın hemen ilerisinde güvenliği çok rahat sağlayabilirdik. Bunu yapmamış olmamızın tek sebebi korkunun getirdiği basiretsizliktir.
Bir iç savaştan ve katliamdan kaçan yüz binlerce insana sırtımızı dönmemiz ve onları kaderleri olan ölüme terk etmemiz beklenemez ancak kendi ülkemizin iç güvenliğini tehdit edebilecek bir yabancı göç dalgasını kendi sınırlarımız içinde kabul etmemiz de beklenmemeliydi. Bu durum insani yardım kavramı ile çok iyi anlatılabilir ve mecburen sınır ötemize geçerek bir tampon bölge oluşturmamızı meşru kılabilirdi.
Bugün geldiğimiz noktada küçük bir bölümü hariç neredeyse bütün sınır bölgemiz PKK’nın bir uzantısı olan YPG’nin yani kendi deyimleri ile Irak ve Suriye Kürdistanı’nın eline geçmiştir. Geriye kalan küçük kısımda ise İşid terör örgütü yaymış olduğu tüm vahşeti ile durmaktadır. Suriye’nin birçok bölgesine hızlı bir şekilde yayılan, Türkiye’nin bütün sınır bölgesini ele geçiren ve sonra kolayca YPG’ye bırakan İşid’e ABD’nin özel ordusu diyenler yanılıyor olabilir mi? ABD’nin bu bölgede bir Kürdistan Devleti kurmak istediğini artık hemen herkes biliyor. İşid’in Musul Büyükelçimizi ve diplomatlarımızı kaçırmasının ikinci bir çuval geçirme hadisesi olmadığını kim söyleyebilir? Sınırımızdan elli veya seksen kilometre uzakta olan Süleyman Şah türbesini bu kadar kısa mesafede bile koruyamadığımız için bir gece yarısı operasyonu ile sınırımızın hemen yanına taşımamızı nasıl açıklayabiliriz? Bu olayların hepsi Türkiye’nin askeri gücünün veya bu gücün kullanılabileceğinin küçümsenmesi değil midir? Eğer Türkiye’nin askeri gücünden çekiniyor olsalardı kim nasıl cüret edebilirdi bunları yapmaya? Bu arada askeri kapasite ve yetenek olarak güçlü olmamızdan bahsetmiyorum, bu gücü ve yeteneği doğru yönlendirebilecek siyasi iradeden bahsediyorum.
Irak’ın kuzeyinde bir Kürt Devleti oluşumu artık tamamlanmıştır, Suriye’nin kuzeyinde bir oluşum ise artık belirmeye başlamıştır. Bunun ardından Türkiye’de Kürt vatandaşların biz de istiyoruz demeyeceklerini varsaymak en hafif tabirle saflık olacaktır. Bugün geldiğimiz noktada hızla bir bölünmeye doğru ilerliyoruz ve bu durumun sebebi maalesef önceden önlem almakta bilerek veya bilmeyerek geciken basiretsiz siyasetçilerdir.
Suriye Kürdistanı’nın tamamlanmasından sonra HDP’nin görevi Türkiye Kürdistanı’nın oluşumunu siyasi yollarla hazırlamak olabilir. Bu durumu tarafımıza silahlı bir saldırı olmadığı sürece askeri müdahale ile engelleyemeyiz artık. Askeri bir müdahalenin bu aşamada tarafımıza zarar vermekten başka bir etkisi olmayacaktır. Meclise girmiş HDP’yi çok iyi değerlendirerek her iki taraf içinde en faydalı ortak müştereklerde buluşarak Türkiye içerisinden gelebilecek Kürdistan talepleri dizginlenebilir. ABD’nin onayı ile Esad ve İsrail ile bir takım görüşmeler yapılarak sınır bölgemizin güvenliği ortak operasyonlar ile sağlanabilir.
Şark kurnazlığı ve entrika konusunda değil gerçek diploması konusunda uzman kişiler gereklidir.